SOSYAL MEDYA İBADET-HUŞU-GÖSTERİŞ

05/08/2022 KÂBE’NİN YÖNETİMİ için yorumlar kapalı Views: 805 Köşe Yazıları

KÂBE’NİN YÖNETİMİ

Bismillahirrahmanirrahim

Rabbimizin verdiği sonsuz nimetlere hamd-u senalar olsun. İki cihan güneşi Resullulah Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) e ve onun ashabına selam ve hürmetler olsun. (1)

Kâbe’nin ilk kez ne zaman ve kimin tarafından inşa edildiğine dair ihtilaflar bulunsa da Yüce Kur’ân-ı Kerîm’de yer aldığı şekliyle

  • “Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev -mâbed- Mekke’deki -Kâbe-’dir (2)
  • “Biz beyti insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrâhim’in makamını namaz yeri edinin. (3)

ayetlerinden ulema, Kâbe’nin Hz. İbrâhim’den önce de var olduğu, ancak yıkılıp uzun zaman içinde yerinin kaybolduğu ve İbrâhim tarafından bulunarak yeniden yapıldığı sonucunu çıkarmıştır.

Fakat Hz. İbrâhim’den önce kimin tarafından inşa edildiği hususunda Kur’an’da herhangi bir bilgi yoktur. (4)

Kâbe’nin kutsiyeti; inşa edildiği tarihten günümüze kadar -müşrikler dönemi dahil- ittifak ile kabullenilmiştir.

Bu kutsal mekânın çevresi ve ziyaret için gelen hacıların yönetimi ve onlara yönelik hizmetler ise insanlar arasında bir onur ve itibar kaynağı olmuştur.

Arap toplumu ve diğer Müslüman toplumlarda hacılara hizmet, su ihtiyacının karşılanması, konaklama, Mescid-i Haram’ın temizliği, bakımı vb. konular adeta bir hizmet yarışı şeklinde süregelmiştir.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ve ondan önceki dönemlerde bile Mescid-i Haram’ın temiz tutulması, hacıların doyurulması, zemzem suyunun idaresi gibi konular hep bir yönetimsel olgudur. (Bkz. Hılful Fıdl, Sıkâye)

Bu yönetim organizasyonunun sahiplenilmesi de yine bir onur ve itibar vesilesidir.

Ancak kutsal mekanların yönetimi zaman zaman yanlış uygulamalara da sahne olmuştur.

Mekke’li müşrikler döneminde kutsal mekanları yönetmeyi, Kâbe’nin sahibi olmakla karıştırmış olacaklar ki hacıların tavafına, geliş gidişlerine dahi karışarak kendi yanlış uygulamalarını dikte ettikleri görülmüştür.

Örneğin Câhiliye devrinde Kâbe’yi ziyaret etmek isteyenler için belli yükümlülük ve kısıtlamalar mevcuttu.

Mekkeliler elbiseleriyle, hac için dışardan gelenlerse tavafı günah işledikleri elbiseleriyle yapmak istemediklerinden eğer birinin elbisesini ödünç veya para ile alamazlarsa ya da Kâbe’yi ziyaret için özel olarak diktirdiği yeni bir elbisesi yoksa çıplak tavaf etmek zorundaydı. Ayrıca dışardan gelenlerin Harem sınırları içine yiyecek ve kurbanlık sokması yasaktı.

Bu yanlış uygulamaların Hz. Peygamber (S.A.V.) tarafından kaldırıldığı bilinmektedir. (5)

Ayrıca A‘râf suresi 7/28 âyetlerin Kâbe’yi çıplak tavaf edenlerle ilgili olduğu belirtilmektedir.

Kutsal mekanların yönetiminde zirve noktası ise ceddimiz Osmanlı olmuştur.

Hacılara hizmete ayrı bir değer veren Osmanlı Devleti Hicaz’ın güvenliğinden, zemzem suyunun taksimine, Mescid-i Haram’ın temizliği ve bakımından ibadetin rahat ve sıhhatli yapılmasına kadar birçok detayla yakından ilgilenmiştir.

Surre alaylarıyla kutsal topraklara maddi olarak yardım gönderenler unutulmamış. Hac yolculuğu bir şölene dönüştürülmüştür.

Halen hacca gidiş gelişlerde uygulanan gelenekler günümüze kadar gelen hizmet heyecanını yansıtmaktadır.

Hacıların güvenli seyahat yapmaları için Hicaz demiryolu projesinden tutun da bakır kaplar içinde zemzem suyu dağıtımı ve bu sırada yerel kültürün de desteklenmesine kadar birçok güzellik Osmanlı devri eserleri arasındadır.

Kutsal topraklara hizmeti; Sultan Yavuz’a atfedilen “Haremeyn’in hakimi” ifadesini reddederek “Haremeyn’in hadimi (hizmetkarı)” şiarıyla yürüten ceddimiz bugünlere miras kalan bir anlayışın da temellerini atmıştır.

Günümüzde ise Haremeyn (Mescid-i Haram ile Mescid-i Nebevi) yönetimi teknik bazı aksaklıklar yaşamakta.

  • Hacı adayları, hakim devletin inanışına uygun hareket etmeye zorlanmakta.
  • Namazdan duaya kadar birçok alanda tek inanış tek uygulama yöntemi benimsenmekte.
  • Haremeyn’deki ilim halkalarında farklı mezheplerin ders okutması yasak.
  • Mescid-i Nebevi’de avluda olsanız bile yeşil kubbe yönüne dönüp Hz. Peygamber için Allah’a dua etmek yasak.
  • Cennetül Baki, Cennetül Mualla gibi sahabe kabirlerinin bulunduğu mezarlıklara giriş kısıtlı.
  • Salt ibadet için katedilen yol çok uzun. Bir tavaf için ibadet haricinde bir tavaftaki yol kadar daha yürümek gerekiyor.
  • Giriş çıkışlar belirsiz. Plastik ayraçlarla insanlar koyun sürüsü gibi yönlendiriliyor.
  • Kalabalığın sevk ve idaresinde zaman zaman gerginlikler yaşanmakta.
  • Otel kalitesi, yemek kalitesi, toplu taşıma araçlarının kalitesi gibi konfor gerektiren konuları listeye eklemeye bile gerek yok. (Liste uzar ama uzatmaya da gerek yok)

Peki, ne yapmalı?

  • Yılda ortalama 5 milyon kişinin bir araya geldiği bu devasa organizasyon sadece Suudi Arabistan’ın sırtına bırakılmamalı.
  • İslam ülkeleri bir yapı oluşturup Suudi Arabistan’ın bu büyük yükünü paylaşabilir.
  • Ayrıca hacılara hizmet etme onuru ve itibarını diğer devletlerin de paylaşması İslam aleminin yakınlaşmasına da yol açabilir.
  • Hac organizasyonu noktasında bu işi yüzyıllarca çok iyi götüren Osmanlı Devletinin devamı Türkiye Cumhuriyeti’nin de söyleyebileceği sözleri olabilir.
  • Tüm ön yargılardan uzaklaşılarak İslam ülkelerinin hac organizasyonu konusunda ortak hareket etmeleri Kaf Dağının arkasında kalacak kadar uzak olmamalı.
  • (1)Eski bir geleneği yaşatmak ve oradaki feyzden yararlanmak adına ulemanın yolundan giderek yazımıza Allah’a hamd ile başladık.
  • (2) (Âl-i İmrân 3/96);
  • (3) Bakara 2);
  • (4) TDV ansiklopedisi Kabe maddesi
  • (5) Buhârî, “Ḥac”, 67, 91
  • Fotoğraf: Engin Uzun

Comments are closed.